15 Mayıs 2017

Mayıs Ayında Hangi Dergiyi Okuyalım?

   

    Bu ayın dergisi olarak dergi severlerin takip ettiği 'hayatı ciddiye alan' Lacivert'i seçtik. Bu ayın dosya konusu olan İbn Haldun bir bilim tarihi ile ilgilenenler ve sosyal bilimciler için oldukça önemli bir yere sahiptir. Araştırmalarda buluşmalarda mutlaka adı ve eserleri anılır, başvurulan isim olur kendisi.
Dergi İbn Haldun ile ilgili kısa bir hikâyeyle başlıyor. Recep Şentürk’ün ‘İbn Haldun Krizdeki Sosyal Bilimlere Alternatiftir’ başlıklı röportajıyla kapsamlı bir giriş yapıyoruz konuya.
    ‘'İbn Haldun’a göre bir yerde toplumsal düzen varsa orada medeniyet vardır ve toplumun ekonomik yapısının, geçim kaynaklarının farklılığı bu açıdan önem arz etmez. Önemli olan toplumsal bir düzenin olmasıdır.’’

25 Nisan 2017

Ohmmmmmm.




     Bir kere tarihte serüvene başladıysanız karşınıza neler çıkacağını hiç bilemezseniz. Bazen bir metinden yola çıkarak bir medeniyetin tüm birikimini az çok anlayabilirsiniz. Bu durumu bugünkü medeniyetlerde anlamak çok zordur. Günümüz dünyası bize her alanda bir uzmanlık sunuyor. Dolayıysa tozlu sayfalara gömülü,  arkasında gizli bir metin olan olaylarla karşılayamıyoruz. Gerçekleşen her olayı, bulunan her bulguyu çağımız  en önemli özelliği olan tekdüzelikle açıklıyoruz.

20 Nisan 2017

İdeal Devlet... Kime Göre? Neye Göre?

        

     Ebû Nasr Muhammed İbn Muhammed İbn Tarhan İbn Uzluğ el-Fârâbî et-Türkî, Batı′da bilinen adıyla Alpharabius miladi dokuzuncu asrın son çeyreği ile onuncu asrın ilk yarısında yaşamış bir Türk-İslam filozofudur.[1] Günümüzde birbirinden ayrı telakki eden ilim dallarının, birbirinden bağlantısız tasavvur edilmediği zamanlarda yaşayan, astronomi, mantık, gökbilimi, musiki ve felsefe alanlarında eserler veren Farabi’nin bu anlayışın temsilcilerinden kabul edilmesi mümkündür. Farabi’ye ait Mebâdi Arâ Ehlü’l-Medineti’l-Fazıla adlı eser onun temelde felsefi yönünü temsil etmekle birlikte eserin başlığından da anlaşılacağı üzere erdemli bir şehrin ne olduğu ve hangi özellikleri barındırdığı, erdemli şehri diğer şehirlerden ayıran özellikleri ve erdemli şehrin hangi gayeye binaen tasavvur edildiği problemlerini ele alır. ‘İlk Neden’ soruşturması ile başlayan eser mükemmel toplumlar ve mükemmel yönetici, doğru yoldan sapmış olan şehirler gibi meseleler ile sona erer. Batlamyus’un kozmolojisini, Aristoteles’in madde-form ikiliğini, Galen ’in mizacını ve Plotinus’un sudur teorisini eserlerinde mezcetmesi yönüyle Farabi anlaşılması zor olmanın yanında bir hayli önemlidir. Ayrıca Tanrı, sudur, insan ve toplum sıralamasıyla eserini sistematik bir zeminde kaleme almıştır. Bu anlamda eseri salt felsefe yahut siyaset eseri olarak tanımlamak mümkün görünmemektedir. Eserin daha iyi anlaşılabilmesi adına biz de bu çalışmada El-Medinetu’l-Fazıla’ Ahmet Arslan hocanın İdeal Devlet tercümesinden faydalanarak ele almaya gayret edeceğiz.

12 Mart 2017

ALEMDE ALİM OLMAK!




Merhaba pek kıymetli Bilimin Öyküsü okurları,

İlkbaharın kuş yüreği kadar naif kalbimizi ısıttığı, kocaman kocaman ağaçların tomurcuklarını patlattığı, tabiatın yeniden canlandığı şu günlerde aklınızın öğrenmeye meraklı bir sincap kadar açık olmasını dilerim. Ruhunuzun çağlayanlardan boşalan sular gibi caddelere sokaklara sığmamasını dilerim. Hem kendi hem kalbi güzel insanlarla karşılaşmanızı dilerim. Tam da bu havalarda elinizde bilgisayarınız sakin bir bağ bahçe bulup oturduğunuzda belki de şans eseri okumaya başladığınız bu satırlarımda bir anlığına da olsa alim bir ruha rastlamanızı dilerim.


Tarihler 4 eylül 973’ü gösterdiğinde Harezm’in kas vilayetinde çağıl çağıl çağlayan Ceyhun Nehri'nin kıyısında yeryüzünden  meraklı gözleriyle gökyüzünü izleyen bir bebek dünyaya geldi. İşte bu bebek, ismi asırlarca anılacak büyük alim Ebü’r-Reyhân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî’nin ta kendisiydi.  Anne, babasının kim olduğu hangi milliyetten olduğu tam olarak bilinmeyen Biruni kendi nisbesini şöyle dillendirmekteydi:

“Vallahi bilemiyorum nesebimi hakkınca
Çünkü dedemi doğru bilgiyle bilemiyorum
Babamı bilmiyorsam dedemi nasıl bilebilirim
Aslına bakarsan ben yaşlı ve edepsiz bir Ebû Leheb’im
Annem de bir hammaletü’l-hateb’di “

Sözlerinden de anlayacağımız üzere o, nesebinin ne olduğunu önemsemeyen ve bunun ötesine geçip ilim yapabilmeyi, alim olabilmeyi başarmış bir kişiydi. Ancak ne yazıktır ki bugün geldiğimiz noktada bu büyük alimi bir çok farklı millet sahiplenilmeye çalışılmakta ve yaptıklarından çok hangi milletten olduğu üzerinde durmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki, bilgi de onu tevarüs eden alimler de bütün insanlığındır. Ailesi hakkında çok bilgimiz olmayan Biruni’nin yine kendi kaleme aldığı metinlerden meraklı ve hareketli bir çocukluk geçirdiğini anlamaktayız. Çok küçük yaşlarda biraz da bu özelliklerinin etkisiyle Harezm sarayına girmeyi başaran Biruni, Ebu Nasr b. Irak’tan Batlamyus Astronomisini ve Öklid geometrisini okumuştur. İbn Irak dışında Abdüssamed b. Abdüssamed el-Hakîm’den de dersler almış ancak öğrenim hayatı oldukça kısa sürmüştür. Biruni kendi kendine yetiştirebilen bir alim olduğundan henüz 17 yaşında iken ilk eseri  el-Asarü’l-bakiye’yi kaleme almıştır. Yıllar boyunca 100’den fazla eser kaleme almış ve özellikle fizik, astronomi ve tıp alanlarında ön plana çıkmıştır. Her alimin yaptığı gibi şehir şehir gezmiş ilim öğrenmeye  ve öğretmeye kendini adamıştır. Gittiği ve ilim tevarüs ettiği şehirlerin başında ise Hindistan gelmektedir. Özellikle Sushutra Samhita (tıp alanında) ve Patanjali (roman) eserlerinin çevirisini yapması ülkesindeki bilgi düzeyini oldukça etkilemiştir.
            Bir başka pencereden Biruni’ye bakacak olursak onun günümüz bilimine oldukça yakın bir  bilim anlayışı olduğunu görürüz. Sadece deney ve gözlemlere dayanan bilgileri kabul etmesi, ilimde  söz sahibi olanların fikir hürriyetine sahip olması gerektiğine inanması, çağdaşlarına nazaran mistik öğelerden arındırılmış çalışmalar yapması onun bu bilimsel yönünü ispatlar niteliktedir. Çağdaşı İbn Sina’dan “fazıl delikanlı” olarak bahsederken , onunla farklı bilim anlayışları olduğunu da ortaya koymuştur. Genel olarak fizik ve astronomi alanlarındaki eserleriyle anılsa da o, Farmakoloji ve tıp alanlarında da oldukça başarılıydı. Nitekim hayatının son döneminde kaleme aldığı Kitab’üs Saydele eserinde basit drogları (hayvansal, mineral, bitkisel) farklı dillerde adlandırarak farmokoloji alanında önemli derecede gelişim sağlamıştır. Bu eserinden sonra “Eczacılığın Babası” olarak anılan Biruni, arkasında her dönem önemsenecek büyük bir bilgi birikimi bırakıp 10 ekim 1048 tarihinde Gazene şehrinde hayata gözlerini
kapamıştır.

            Bundan tam 950 yıl sonra hayatının minnet duygusuyla kaleme alınacağını bilmeden yaşamış bu büyük alemi bugün bu satırlarımda bir nebze de olsa sizlere anlatmaya çalıştım. Siz sevgili Bilimin Öyküsü huzurunda bu büyük alimi rahmet ve saygıyla anıyorum. Gökyüzüne ve yer yeryüzüne Biruni’nin kalbinden bakabilmeniz temennisi ile…

Not: Yaklaşık 11 dalda bilgisi bulunan Biruni sadece müzik alanıyla ilgilenmediğinden bu yazıda arka fon veremedim. Lakin Zeki Müren şarkılarının her yazıyla gittiğini belirtmeden edemem.

Not 2: Yazının sonunda kırlarda oturmaya devam edip ve çilekli süt içilmesi tavsiye edilir :)

 *Merve Gözüm- Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi-Bilim Tarihi Bölümü


7 Mart 2017

Milletlerin Bilim Tarihi- Tabakâtü'l-Ümem


     


     Bilimin tarihini yazmak her zaman problem olmuştur. Modern bilimlerin gelişmesiyle beraber bilim tarihi çalışmaları daha önemli hale gelmiştir. Bu bilimlerin tarihini yazmanın en büyük problemi ise geriye dönük okumalar yapmaktır. Yani kendi medeniyetimizi her zaman hâkim güç olarak görerek  tarihe tek bir perspektiften bakılmasına sebep olabiliriz.

      Hâkim güç olan medeniyetler kendi dünyaya bakış açılarıyla dünya tarihini yazmaktadır. Bu tabii ki doğal bir süreçtir. Medeniyetler de insanlara benzer.  Bu yüzden kendini merkeze alarak çevresini ve kendini konumlandırır. Bu ise her medeniyetin kendi ilimlerinin, düşüncelerinin tek geçer olduğunu kabul etme gibi bir probleme götürmektedir. Peki, bu durumu aşmak için neler yapılabilir? Hiç şüphesiz daha objektif eserler yazılabilir. 

    Objektif eserlerin yazılmasını şimdilik bir temenni olarak kenara bırakır isek ters okumalar ile tarihte bilim tarihi eserlerini inceleyerek bu yanılsamaları atlatmamız mümkündür.

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından Ramazan Şeşen çevirisiyle Sâid el-Endelüsî’nin Tabakâtü’l-Ümem olarak bilinen eseri Türkçeye Milletlerin Bilim Tarihi olarak çevrilmiştir.

“İlim tarihi sahasından yazılan ilk eserlerden” olan bu kitabın kaynaklardaki tam adı Kitâbü’t-Ta’rîf bi Tabakâti’l-Ümem ve Ulemâihâ ve Nübezin min Teâlîfihim ve Ahbârihim'dir.

Sâid el- Endelüsî eserini dört bölüm olarak düzenlemiştir. Birinci bölümde eski milletlerden bahseder. Bu milletler Farslar, Keldânîler, Yunanlılar, Mısırlılar, Türkler, Hintliler, Çinlilerdir. Diğer ırkların da bu milletlere tâbi olduğunu söylemektedir. El-Endelüsî yine bu kadim medeniyetleri ilimle uğraşan kavimlerden (Çin hariç) olduğunu söyler. Bunun dışında Rumlar, Araplar ve İbrânîlerden bahseder.

İlimle uğraşmayan kavimler ise Çinliler, Ye’cuc ve Me’cuc, Türkler, Burtas-Hazar-Gilan gibi kavimlerdir. Daha sonra ilimle meşgul olmayan kavimlerin neden ilimle meşgul olmadığı üzerine fikirlerini açıklamıştır. Son bölümde ise “Allah’ın seçkin kulları ve insanları diğer varlıklardan ayıran faziletli işlere yönelmiş” kişiler olarak tarif ettiği ilimler uğraşan kavimlerden bahsetmektedir.  Eserin bu bölümünde birçok isim Araplarda hâkim olan künye verme geleneği sebebiyle tam künyesiyle, yazdığı ve çalışmalarını yürüttüğü ilimlere dair ayrıntılı bilgiler vermektedir.



Sâid el-Endelüsî Kimdir?

İlimler tarihine dair bu kadar geniş perspektif ile bir kitap yazan kişi tıpkı eser gibi birçok alanı kapsayan, pek çok alanda uzmanlaşmış bir isimdir. XI. yüzyılda Endülüs’te yetişen en orijinal ilim adamlarından birisi olarak tarif edilmektedir. Kur’ân, hesap, dinî bilgilerin yanında gramer, edebiyat hesap, mantık, astronomi ve tarih alanlarından da dersler almıştır. Bu bilimlerde çalışmalarına devam ettiği gibi astronomik gözlemler yaparak bu gözlemleri ile ilgili bir de kitap çıkarmıştır. Fakat Endelüsi’nin en büyük özelliği çok bilgili ve ilme çok önem veren bir kişi olarak medeniyet ve bilim tarihinin en önemli kaynaklarından birisini kaleme almış olmasıdır.

Milletlerin Bilim Tarihi

Medeniyet ve bilimin sadece kendisinde  varmış gibi görülmesi büyük kültürlerde en olağan durumdur. Medeniyet ve bilim tarihi yazımı problemi göz önüne alındığında ise her medeniyetin kendi dinamikleri ve kendisine bir “öteki” oluşturduğu göz önüne alınmalıdır. Bu sebeple medeniyet ve bilim tarihi yazımına dair ters bir okuma yapmak ise bu problemini daha açık bir şekilde göz önüne almamıza imkân verecektir. Endelüsî’nin eseri İslam medeniyetinin zirve olduğu bir dönemde yani kendini merkeze alarak dünyayı yorumladığı bir dönemde yazılmış bir eser olarak görülmeli.  Bu açıdan yorumlanarak okunması alternatif bakış sunacaktır.

Bu sebeple Milletlerin Bilim Tarihi eseri Batı merkezli yazılmış medeniyet ve bilim tarihi metinleriyle karşılıklı okunduğu zaman Bilim Tarihini tam anlamıyla tüm perspektiflerden kavrayabileceğiniz bir eserdir.

* Yunus Arslan- Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi- Bilim Tarihi Bölümü

21 Şubat 2017

Sonsuzluk Teorisi

Mathematics, rightly viewed possesses not only truth but supreme beauty.
Doğru görüntülenen matematik, yalnızca gerçekliği değil, üstün güzellikleri barındırır.
Bertrand Russel



Srinivasa Aiyangar Ramanujan (1887-1920)
1914’te Hindistan’da kendi çabalarıyla matematikte yol kat eden Ramanujan birçok okula çalışmalarını gösterir ve evini geçindirmek için iş ister. Diploması olmadığı için her okuldan olumsuz dönüş alan Ramanujan sonunda liman işletmesinde yazı kâtibi olarak kabul edilir.
Ramanujan dünyadaki her şeyde düzen olduğunu ve bunu matematik ile görecelendirmeyi sevmektedir ve Tanrının düşüncesini ifade etmiyorsa denklemin bir anlam olmadığını düşünmektedir.
Çalışmaları yayınlamak ve ilerlemek isteyen Ramanujan’ın Hindistan’ın dışına çıkması şarttır ve Brahman olduğu için zor bir karar vermelidir. Hedefinin peşinden gitmeye karar veren R. İngiltere’ye yazılan mektubuna karşılık davet alıp Cambridge’de Prof. Hardy’in yanına gider. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşayan Ramanujan önemli bir deha olduğunu göstermektedir.
Üniversite bahçesinde Newton’un elma ağacı ve John Littlewood’un ‘’En büyük bilgi sıklıkla en mütevazı köklerden doğar.’’ sözü ile karşılanır. 
Kalın ciltleri dolduran çalışmalarını gören Prof. Hardy şaşkınlığını gizlemez fakat Ramanujan’ın bunları istediği gibi yayınlanabilmesi için hepsinin ispatı gerekmektedir. Bu onun alışık olmadığı bir alandır ve hocasının yardımıyla önemli bir dergide ispatı yayınlanır. Newton ile kıyaslanan Ramanujan geride bıraktıkları ve hedefleri arasında gelgitlerle devam ederken bölüntüler konusunda yoğunlaşır ve bulunması imkânsız denen bir formül ortaya atar.
Şaşırtıcı başarısıyla Kraliyet Cemiyeti Üyeliğine kabul edilir.



1976’da son yazdığı çığır açıcı formüllerin olduğu defter bulunmuştur. Bu formüller kara deliklerin davranışlarını anlamak için kullanılmaktadır.
Matematik dünyasına önemli keşifleriyle yön veren Ramanujan hakkında yapılan The Man Who Knew Infinity (2016,Birleşik Krallık) orijinal adıyla bilinen Sonsuzluk Teorisi bu ayın filmi olsun. Ayrıca yönetmenliğini Matthew Brown ve başrolleri  Dev Patel (Srinivasa Ramanujan),  Jeremy Irons (Prof. Hardy) ‘un oynamıştır.
Meraklısına David Leavitt'in Ramanujan hakkında The Indian Clerk kitabını yazmıştır.
*Sevgili okuyucularımız hazırladığımız Kültür Hapı serisinin içerdiği bölümleri bundan sonra ayrı ayrı yayınlamaya ve önerilerimizi bu şekilde devam ettirmeye karar verdik. Bizi okumaya devam edin :)

*Mevlana Sırtlı- Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi- Bilim Tarihi Bölümü






15 Şubat 2017

Tarih Bizi Nasıl Yazar?


      Bugün sizinle Fizik Tarihi dersimizde öğrendiğimiz iki hükümdardan bahsetmek istiyorum. Birini adı 21. yüzyılda bile bilim tarihini birazcık araştıran herkesin karşısına çıkar ve hayırla yâd edilir. Diğerinin ismini ise bugün ilk defa duydum ve tekrar yazabilmek için bile notlarımı kontrol etmem gerekti. Bahsettiğim ilk hükümdar 813-833 yılları arasında hüküm sürmüş olan Abbasi halifesi Me'mun. Küçük yaşlarından itibaren sarayda eğitim gören ve Arap dilinin inceliklerini öğrenen Me'mun döneminin değerli hocalarından da dersler almıştır. Kardeşi Emin ile yaşadıkları iktidar kavgaları ve çıkan isyanlar sebebiyle özellikle Bağdat çok yıpranmıştır fakat Me'mun hilafeti süresince Bağdat'ı ilim  ve kültür merkezi haline getirecek çalışmalar yapmıştır. Bunların başında da halife Cafer el-Mansur döneminde tercüme bürosu olarak temelleri atılan Beytü'l-Hikme (Hikmetler Evi)'nin geliştirilmesidir.

14 Şubat 2017

Bizim Hermes

+Oğlumuz ne iş yapıyor?
-Efendim ben bilimleri, yazıyı bulan adamım.
+Gece gece icat çıkarma başımıza, bilim karın doyurmuyor, paradan haber ver sen.
Ve HERMES ağlayarak odadan çıkar…
Bu yazımda gözü yaşlı Hermes’in aslında ne kadar önemli bir kişilik olduğunu anlatacağım. Evet efendim kimdir bu Hermes? Ne iş yapar?

4 Şubat 2017

Kültür Hapı - Şubat'17


Aşk Hastalığına Tedavi Kitabı

Tarih hakikaten ilginçliklerle doludur. Tarihle ilk karşılaşmamız genellikle ‘siyasi tarih’ ile olmaktadır. Siyasi tarihte de şüphesiz ilginçlikler vardır. Fakat tarih ile biraz daha uğraşınca ‘kültür tarihi’nin bize sundukları şüphesiz daha ilginç olduğu fark edilecektir. Peki, “bilim tarihi” nedir? Bilim tarihi, bizlere siyasi ve kültürel tarih alanlarındaki ilginçliklerin de ötesinde aklımızı zorlayan “bu kadar da olur mu?” dedirtecek şeyler ile karşımıza çıkmaktadır. “İslam Tıp Tarihi” alanı da bunların başında gelmektedir. Nasıl mı? Bir örnek ile bu düşüncemizi pekiştirelim.

30 Ocak 2017

Kendini ve Kentini Anlama/Hâkim Olma Faaliyeti: İslam Dünyasında Rasathaneler



     “İnsan doğası gereği bilmek isteyen bir varlıktır.” Hem bilgiye muhtaç hem de bilgiyi talep edendir. Muhtaç olması açısından insan; yaşaması için temel bilgilere yani 'gündelik bilgi'lere ihtiyacı olan varlıktır. Zira bilginin en doğru tanımı “erdem”dir. Bilgi kişiye doğru yaşama imkânı verir. Bu sebeple insan bilgiye ‘doğru yaşamak” için muhtaçtır. Peki ya insan ‘daha doğru yaşamak’ isterse ne olur?