(Bak şimdi O'nu aklından böyle çıkaracağım. Güven sen doktoruna)
Aşk kelimesini duyunca hemen içine
bir ürperti mi geliyor? Ya da birisinin ismini duyunca elin ayağına mı
dolanıyor? Bir gülüp bir ağlıyor musun? Gece gündüz sevdiğin kişiyi mi
anıyorsun? En kötüsü de hıltın* mı bozuluyor? Evet açıklıyorum, maalesef sen aşk
hastalığına düşmüşsün. Geçmiş olsun. Birazdan klasik gelenekte aşk hastalığı
tedavisini vereceğim ama önce şu aşk hastalığı nedir bir bakalım. Formülü hemen
alacağım diye sakın yazının sonunu okuma önce hastalığı bilmek gerek. Derdini
anlatmayan derman bulamaz misali öncelikle derdimizi anlatalım ve anlayalım.
Sokrates’e “aşk nedir?” diye
sorduklarında: ” Ruhun düşüncesizce boş boş dolaşmasıdır” diyor. Sokrates’ten sonra aşk hastalığı çok ilerledi
sadece ruhlar boş boş dolaşmıyor artık bedenler de boş boş gezmeye başladı. En yakındaki aşık arkadaşımıza teşhis koyarak ''Ay ne olacak
bu çocuğun hali? Beti benzi soldu.'' diye dertlendik ve derdine devayı klasik gelenekte aradık.
İbn Sina’nın dev eseri Kanun'dan bahsetmiştik daha önce. O kadar hastalığa çözüm bulmaya çalışan hekim kara sevdaya el atmadan durur mu hiç? Şöyle demiş İbn Sina kendine aşkı soranlara ''Aşk bir nevi hastalık ve sevdadır. Ayrıca insan düşüncesine suretler
ve şekiller aksettirir. Bu sebeple kişi aşk hastalığını nefsine çeker.''
Şimdi de aşkın belirtilerine
bakalım. ''Aşkın belirtisi gözle görülür. Göz kapakları yapışık olur; sanki
gözlerin üstüne basınç uygulanıyormuş gibi bir hal oluşur. Nefesi sık sık
kesilir ve çokça soru sorar. Nabzı da değişken ve düzensizdir. Âşık kişinin
nabzı kalbi dışarı çıkıyor gibi atar ve özellikle âşık olduğu kişinin adı
söylendiğinde nabzı çok değişken olur.'' Ne dersiniz hastalığımız aşikar ortada değil mi?
Şimdi yazacaklarım platonik âşıklar
için gelsin. ''Âşık sevgisini saklıyor ise bu durumlar daha belirgin olur ve âşık
olduğu kişi onun halini hemen anlar.'' (ANLAMADI) ''Bunlar dışında âşık kişinin kilo verdiği,
cılızlaştığı, benzinin solduğu gibi durumları söylemeye gerek bile yok. ''
Aşk hastalığını tam olarak
anladığımıza göre aşk hastalığının tedavisini verme zamanı geldi.
Hasta yani âşık önce uyuşturucu
ilaçlarla ve iyi beslenerek tedavi edilir. ( Uyarı! Yanınızda İbn Sin yoksa sakın bu tedaviyi denemeyiniz.)Hasta bir şeyler ile
meşgul edilmeli yani ona sürekli iş vermeli ki gidip melankolik şarkılar
dinleyip de sevdiği kişiyi düşünmesin. Âşık sevgilisine ulaşmaya çalışır fakat
ulaşamayınca ulaşabileceği bir güzele âşık olur eğer sevgisi güçlü olur ise
eski âşık olduğunu unutur. İbn Sina aslında burada ‘boşver kanka sen daha
iyilerine layıksın’ gibi bir öğüt veriyor.
Bir diğer önemli tedavi usulü ise
daha bilindik bir formül. ‘Yaşlılar’ formülü. Bu tedavi usulünde
İbn Sina ‘git bir büyüğüne danış’ demek istiyor. Aklı başında birisi ise
büyüklerini dinler ve yol yakınken bu sevdadan vazgeçer. Aklı başında değil ise
son çare yakı, zararlı maddelerin dışarı atılması gibi daha sert müdahaleler
teklif etmektedir. Yani fare zehri gibi
ilaçlar ile içinizi dışarı çıkarmayı öneriyor. (Hocam bu biraz sert bir tedavi olmamış mı yine de sen bilirsin tabi de adam aşkından ölmediyse biz öldürmesek.)
Son olarak Câhız, Kitâbu’n-nisâ
adlı eserinde şöyle diyor ''Aşığın kendini karşısındakinin yerine koyma,
tasarruf ve sorumluluk açısından bir üstünlüğü yoktur; sevene gelince, bana
göre onun üstünlüğü vardır.'' Gördüğünüz gibi Câhız aşk ve sevgiyi ayrı tutuyor.
Âşık olmanın o kadar hastalıklar çekmenin bir üstünlüğü de yokmuş. Siz, siz olun
sevginizde sadık olun o zaman üstün olursunuz zaten diyereeek sosyal mesajı da tarihi bağlamda veririm arkadaşlar :) Siz teşhisi koyduktan sonra Gülhane'ye bir gelin çay içelim belki de derdinizin dermanı bizdedir. Neden olmasın?
*Hılt klasik tıp geleneğinde vücudun dengesini sağladığı düşünülen dört özellikti. Bu özelliklerin dengesi bozulduğu zaman vücutta hastalık oluşurdu.
Yazıyı yazarken bu şarkıyı dinledik :) E hocam hani melankolik şarkı dinlemiyorduk hocam diyenlere de Aşkın gözü kör mü acaba? şarkısı gelsin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder