Aşk
Hastalığına Tedavi Kitabı
Tarih hakikaten ilginçliklerle doludur. Tarihle ilk karşılaşmamız
genellikle ‘siyasi tarih’ ile olmaktadır. Siyasi tarihte de şüphesiz
ilginçlikler vardır. Fakat tarih ile biraz daha uğraşınca ‘kültür tarihi’nin
bize sundukları şüphesiz daha ilginç olduğu fark edilecektir. Peki, “bilim
tarihi” nedir? Bilim tarihi, bizlere siyasi ve kültürel tarih alanlarındaki
ilginçliklerin de ötesinde aklımızı zorlayan “bu kadar da olur mu?” dedirtecek
şeyler ile karşımıza çıkmaktadır. “İslam Tıp Tarihi” alanı da bunların başında
gelmektedir. Nasıl mı? Bir örnek ile bu düşüncemizi pekiştirelim.
428/1037 yıllarında Basra’da tıp ve
felsefe ilişkisine dair bir tartışma sonucunda tabiplerin ricası ile ele alınan
bir kitap vardır. Bu kitabın yazarı İslam dünyasında sekizinci yüzyıldan
itibaren şöhreti yayılan hekimleriyle ünlü Bahtişû ailesinin bir mensubu olarak
dünyaya gelen Ebû Said Ubeydullah bin Bahtişû ( ö. 450/1058) olarak bildiğimiz
hekimdir.
“Tıp Sanatı ve Nefsin Halleri”
olarak “Litera Yayıncılık” tarafından yayına hazırlanan bu eserin tercümesini
Abdülkadir Coşkun yapmıştır. Eserin
içeriğine gelecek olur isek yukarıda değindiğimiz gibi tıp ve felsefe
ilişkisine dair
bir tartışma sonucu bu eser ortaya çıkmıştır. Nasıl mı olmuştur? Birçok tıp âlimi ve felsefeciler ile oluşan ilmi bir ortamda konu; “tabiplerin nefisle ilgili (psikolojik) durumları ve aşkın bir hastalık olduğunun dikkate alınması” gerektiğine dair tartışma yapılmıştır.
bir tartışma sonucu bu eser ortaya çıkmıştır. Nasıl mı olmuştur? Birçok tıp âlimi ve felsefeciler ile oluşan ilmi bir ortamda konu; “tabiplerin nefisle ilgili (psikolojik) durumları ve aşkın bir hastalık olduğunun dikkate alınması” gerektiğine dair tartışma yapılmıştır.
Bu konuyla ilgili o döneme kadar
olan tıp otoritelerinin görüşleri merkeze alınarak incelenen bu konu daha sonra
Buhtişû’nun eserinde görüşler ayrıntılı işlenmiştir. Bu otorite isimler ise şu
şekildedir; Hipokrat, Galen, Platon, Aristoteles.
İkinci bölüm ise aşk bilinenin
aksine bir hastalık olarak değerlendirilmiştir. Burada aşkı o dönemki yaygın
olan mizaç teorileri açısından değerlendirmiştir. Bahtişû bu değerlendirmeye
yaparken aşkın işaretleri, etkileri gibi birçok konuya değinmiştir. En önemli
kısım ise aşk hastalığının çözümü yani formülü verilmektedir.
Aşk’a dair birkaç söylem:
“Aşk
düşünceyi meşgul eden ve ruha karışan bir esintidir. Cevherî ve felekidir;
yıldızların yükselmesiyle ortaya çıkan güç sayesinde açığa çıkar ve onu
nefsilerin biçimlerine kavuşması doğurur.”
Masaksâr
“Aşk
sevginin aşırısıdır. Buna bazen vücuttaki fazlalığı dışarı atmaya duyulan doğal
ihtiyacın artması sebep olur. Bazen de ruhun hoş bir manzaraya veya enfes bir
resme yakın olma arzusu sebep olur.” İbn Mendeveyh el-İsfehânî
“Aşk,
mıknatısla demirin birbirine benzemesi (müşâkele) gibi ruhani bir
benzerliktir.” Themistius
Yazının başında tarihin
ilginçliklerin bahsetmiştik. Şimdi buyurun sizi ‘bilim tarihi’nin ilginç
kısmına alalım. Sizce aşk bir hastalık mıdır? Öyle ise “Tıp Sanatı ve Nefsin
Halleri” kitabını tavsiye ederiz.
“70
bin yıl önce homo sapiens hala Afrika’nın bir köşesinde kendi işiyle meşgul
olan önemsiz bir hayvandı. İlerleyen bin yıllarda kendisini tüm gezegenin
efendisi ve ekosistemin baş belasına çevirecek dönüşümü gerçekleştirdi.”
Baylar, bayanlar,
evrime inananlar, tamamen yalanlayanlar, kafası karışıklar, bu ay size
önereceğimiz kitap insana insanı anlatan “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens”. Yuval Noah Harari’nin yalın, anlaşılır, akıcı bir üslupla
kaleme aldığı bu eser Kolektif Kitap Yayınları’ndan okuyucunun beğenisine
sunulmuştur. “Önemsiz bir hayvan’’ başlığı ile giriş yapan Harari, yer yer
farklı ideolojileri aynı potada eritmiş yer yer kendine yepyeni yollar
açmıştır. Elinizdeki bu eserle insanın zaman denilen yolculuğundaki zorlu, bir
o kadar
da ilginç macerasına ortak olmaya, modern dünyanın getirdiği temel sorulara cevaplar bulmaya hazır olun. Zira tarih ile bilim hiç bu kadar yakın olmamışlardı. Geçmişe bakarak geleceğe bir pencere açmaya çalışan eserin en çarpıcı noktası ise insanın en büyük zararının kendine oluğu gerçeğini yüzümüze vurulmasıdır. Her ne kadar bazı dini anlayışlarla çelişkiler içerse de popüler bilim kitapları meraklılarının mutlaka okuması gereken kitaplar arasında kendisine sağlam yer edinmiştir.
da ilginç macerasına ortak olmaya, modern dünyanın getirdiği temel sorulara cevaplar bulmaya hazır olun. Zira tarih ile bilim hiç bu kadar yakın olmamışlardı. Geçmişe bakarak geleceğe bir pencere açmaya çalışan eserin en çarpıcı noktası ise insanın en büyük zararının kendine oluğu gerçeğini yüzümüze vurulmasıdır. Her ne kadar bazı dini anlayışlarla çelişkiler içerse de popüler bilim kitapları meraklılarının mutlaka okuması gereken kitaplar arasında kendisine sağlam yer edinmiştir.
Bu ayın göze çarpan dergisi Populer
Science Türkiye. İngiltere menşeli olup birçok ülkede basılan bu dergi Ocak
2017 sayısında ‘Derinlerde yaşayıp hiç gün yüzü görmeyenler ‘ ve ‘Keşfetmeye Hazır Mısın?’ başlığıyla
kendisini seçtiriyor. Dergiyi incelemeye
koyulduğunuzda Megapikseller başlığı altında çikolata katili bir mantarı, batık
ormanı ve tahtakurusunun net birer fotoğrafıyla bilmediklerimize hızlı bir
giriş yapıyoruz. Şimdi, Gelecek ve El Yapımı bölümleri altındaki konularda
tarih boyunca nerelerde uyuduğumuz, evrenimiz ve kâinatın 3B haritası,
haritalardaki hala keşfedilmemiş bölgeleri ve denizaltıları hakkında şaşırtıcı
bilgileri öğreniyoruz. Kapak yazısıyla bizi çeken bölüm deniz canlıları ise
ayrı bir hayrete düşürür türden. Okyanusun derinliklerinde yaşayan sıra dışı
canlılar dünyamızın keşfedilmemiş sayısız parçası olduğunu gösteriyor. Öyle ki
Okyanus tabanının sadece %10’u haritalanmış durumda.
Derginin sonuna yaklaştıkça bizi El Yapımı bölümünde
Galileo’nun teleskopu ile karşılıyor. Burada
kolayca ulaşabileceğimiz malzemelerle el yapımı teleskop, hayatta kalma kiti, cetvellerden
sekstant* yapımını anlatıyor.
Son kısım soru&cevaplara ayrılmış. Sizinde merak
ettiklerinizi (sorucevap@popsi.com.tr)
adresine gönderip keyifle takip edebileceğiniz bir alan. Genel olarak dergiyi
ele aldığımızda ise satırlarca bilgi verip sıkmayan, bilmediğimiz veya dikkat
etmediğimiz alanları keyifle okutan dergi. Ayrıca bazı yazılara ait videoları
da https://www.youtube.com/channel/UCEIOFgboUYjhEiV9qdPUoqw
adresinden izleyebilirsiniz.
*Sekstant: Gökyüzünde hedeflediğiniz bir nokta ile
ufuk arasındaki mesafeyi ölçmeye yarayan araç
Kaynak:POPULER SCİENCE TÜRKİYE Ocak 2017, 57.sayı , popsci.com
Kaynak:POPULER SCİENCE TÜRKİYE Ocak 2017, 57.sayı , popsci.com
Müzik
Serüveninde Düşünce
Tarihteki
bilim serüvenine bakıldığında Mezopotamya, Hint, Çin ve Yunan medeniyetinden
gelen birikimlerin İslam medeniyetinde gelişmesi ve Avrupa’ya taşındığını fark
edersiniz. Yunan medeniyetinde aklınıza ilk gelen ve İslam medeniyetinde de
“ilk hoca” olarak anılan MÖ 4.yüzyılda yaşamış Aristoteles’tir. Aristoteles’in öğretileri İslam medeniyetinde
alimler tarafından kabul edilmiş ve kendi düşüncelerini geliştirmelerinde bir
“hoca” gibi yardımcı olmuştur. İbni Sinâ, İbn Tufeyl, İbn Rüşd gibi
filozofların da kendilerine örnek olarak aldığı ve Aristotelesçi kavramına
dahil olan düşünürler olmuştur. İbn Rüşd’ün 12.yüzyılda Endülüs Emevi
devletinde önemli ilim insanı olması, İslam medeniyetindeki birikimin Avrupa
dünyası tarafından takip edilmesini sağlamıştır. Peki, bu yazdıklarımızın müzik
köşesiyle olan ilgisi nedir? Aristoteles(Aristotle) ve İbn Rüşd’ü(Averroes)
hakkında küçük çaplı bir araştırma yaptığınızda karşınıza Kareem Salama’nin
söylediği şarkı çıkıyor. Kareem Salama şarkısında Aristoteles ve İbn Rüşd’ün
arkadaşlıklarının sonsuza kadar sürdüğünü, iyi bir takım olduklarını
söylemektir. Tarihsel olarak baktığımız birbirini görmesi ve tanıması imkansız
iki kişiden bahsediyoruz. Lakin siz birini görmeden de tanıyabilir, düşüncelerini
bilebilir ve “düşünce arkadaşı” olursunuz; Aristoteles ve İbn Rüşd gibi.
Düşünce arkadaşlarınızı bulabilmeniz ümidiyle, iyi dinlemeler!!
Sevgili okuyucularımız, geçen ay
izlenmesi gerekenler bölümünde önerdiğimiz Fringe dizisiyle günümüze ve
geleceğimize göz atmaya başlamıştık. Bu ay birazda geçmişe göz atalım dedik ve Charles
Darwin’in 1859’da yayımlanan ünlü kitabı Türlerin Kökeni’ni yazarken yaşadıklarını
anlatan Creation(Yaratılış) filminde karar
kıldık. Dönemin şartlarına, Darwin’in psikolojik durumuna, yaptığı deneylere ve
çalışmalarına, eşi ve çocuklarıyla olan ilişkisine ve on yaşındaki kızı Anne’yi
kaybettikten sonra yaşadıklarına yer veren filmi izlediğinizde evrim teorisinin
ortaya çıkışını hazırlayan şartları daha iyi anlayabilirsiniz. Ülkemizde de
müfredattan kaldırılmasıyla gündeme gelen ve kafalardaki soru işaretlerinin
kolay kolay silinmeyeceği bir konu olan evrimi araştırmak ve daha iyi anlamak
isterseniz bu film bir başlangıç noktası olabilir. Tabii ki okumalarla
pekiştirmedikçe kolay anlaşılacak bir konu olmadığının farkındayız. Konu ile
ilgili kitap ve dergi önerilerimiz için takipte kalın. İyi seyirler!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder