20 Nisan 2017

İdeal Devlet... Kime Göre? Neye Göre?

        

     Ebû Nasr Muhammed İbn Muhammed İbn Tarhan İbn Uzluğ el-Fârâbî et-Türkî, Batı′da bilinen adıyla Alpharabius miladi dokuzuncu asrın son çeyreği ile onuncu asrın ilk yarısında yaşamış bir Türk-İslam filozofudur.[1] Günümüzde birbirinden ayrı telakki eden ilim dallarının, birbirinden bağlantısız tasavvur edilmediği zamanlarda yaşayan, astronomi, mantık, gökbilimi, musiki ve felsefe alanlarında eserler veren Farabi’nin bu anlayışın temsilcilerinden kabul edilmesi mümkündür. Farabi’ye ait Mebâdi Arâ Ehlü’l-Medineti’l-Fazıla adlı eser onun temelde felsefi yönünü temsil etmekle birlikte eserin başlığından da anlaşılacağı üzere erdemli bir şehrin ne olduğu ve hangi özellikleri barındırdığı, erdemli şehri diğer şehirlerden ayıran özellikleri ve erdemli şehrin hangi gayeye binaen tasavvur edildiği problemlerini ele alır. ‘İlk Neden’ soruşturması ile başlayan eser mükemmel toplumlar ve mükemmel yönetici, doğru yoldan sapmış olan şehirler gibi meseleler ile sona erer. Batlamyus’un kozmolojisini, Aristoteles’in madde-form ikiliğini, Galen ’in mizacını ve Plotinus’un sudur teorisini eserlerinde mezcetmesi yönüyle Farabi anlaşılması zor olmanın yanında bir hayli önemlidir. Ayrıca Tanrı, sudur, insan ve toplum sıralamasıyla eserini sistematik bir zeminde kaleme almıştır. Bu anlamda eseri salt felsefe yahut siyaset eseri olarak tanımlamak mümkün görünmemektedir. Eserin daha iyi anlaşılabilmesi adına biz de bu çalışmada El-Medinetu’l-Fazıla’ Ahmet Arslan hocanın İdeal Devlet tercümesinden faydalanarak ele almaya gayret edeceğiz.


(Farabi hakkında araştırma yaparken Al-Farabi ismiyle  müzik yapan bu gruba denk geldim. Yazıyı okurken aynı zamanda bu sakin parçayı dinleyebilirsiniz.)


      Eser bahsi geçtiği üzere İlk Neden soruşturmasıyla başlar. Farabi’nin İlk Neden diye tasvir ettiği Tanrı kelam geleneğinin tenzih prensibine(negative theology) bağlı kalarak ele aldığı Allah tasavvuru ile aynı çizgidedir. Bütün varlıkların kaynağı olarak Tanrı, kelamcıların vacibu’l vücud olarak tanımladığı şekliyle varlığı zorunlu; basit, mürekkep olmayan yani varlığını parçaların oluşturmadığı; mükemmel ve bir olandır. O, kendi özü dışında hiçbir niteliği olmayan, bununla birlikte kendisine salt akıl, salt bilgi, salt hakikat olarak işaret edilmesi mümkün olan tözdür. Aynı zamanda O, kendi kendisini düşünen ve bu düşünmesi sonucu tüm evrenin kendisinden zorunlu olarak taştığı varlık kaynağıdır. Farabi’nin Tanrı tasavvurunun bahsi geçtiği üzere farklı fikirlerin birleşimi olarak görmek mümkündür. Taşan Tanrı fikri olarak Plotinus’a yaklaşan Farabi, O’nu ifade ederek yahut tasvir ederek Plotinus’tan uzaklaşmış ve Aristoteles’e yaklaşmıştır. Tanrı hakkında konuşmaya başlayan Farabi Tanrı’nın tanımı olamayacağını da belirtir. Tanrının tanımı yoktur fakat O’nun hakkında konuşmamız mümkündür. İlk Olan’ın bizzat kendisi bakımından kavranılması zor değildir. Çünkü O, mükemmelliğin en son mertebesindedir. Madde ve yoklukla karışmış olduklarından dolayı akıllarımız zayıflığın bir neticesi olarak O’nu tasavvur etmekte zorlanır. O halde maddeden hâli kalma miktarınca Tanrı tasavvurumuz tam olacaktır. İlk Olan mutlak anlamda en güzel, en parlak ve en muhteşem olduğuna göre O, kendi hakkında idraki ve özü hakkındaki bilgisi en mükemmel olandır. İlk Var Olan’dan İkinci Var Olan’ın varlığı taşar. Bu ikinci var olan da hiçbir şekilde cismî olmayan bir tözdür. O, hem kendi özünü hem de İlk Var Olan’ı düşünür. İlk Var Olan’ı düşünmesinden dolayı kendinden zorunlu olarak Üçüncü bir Var Olan çıkar. Kendine has olan özünde tözleşmesinin sonucu olarak ondan zorunlu şekilde İlk Gök’ün varlığı çıkar. Aynı sistem içerisinde her bir aşamada varlıklar İlk Var Olan’ı ve kendi özlerini düşünmekle bir sonraki varlığın meydana gelmesini sağlar. Bu varlıkların onuncusu Ay’dır. Ay küresi ile göksel cisimler-ki bu göksel cisimler yapıları gereği dairesel hareket yaparlar ve varlıkları maddesel değildir- sona ererler. Ay ve Ay’dan önce nedenlerini İlk Var Olan’dan ve kendilerinden bir önceki varlıklardan alan göksel cisimler Ayüstü Dünya’yı oluşturur. İlk Var Olan’dan sonra gelen aşkın var olanların sayısı ondur. Göksel cisimler toplam olarak dokuz tanedir. Bütün Ayüstü varlıkların toplamı böylece on dokuzdur.

      İlk Neden olarak Tanrı ve O’ndan sudur eden diğer Ayüstü varlıkların izahından sonra Farabi, eserinin teorik zeminini büyük oranda tamamlamış görünmektedir. Bu kısımdan sonra Ayaltı Dünyanın varlıkları içerisinde en üst kademede yer alan insana değinmektedir. İnsanın ruh ve beden ikiliğinden meydana geldiğini ifade ederek ruhun kuvvetleri ve bedenin kısımları adlı bölümlere yer vermiştir. İnsandan yola çıkarak erdemli şehri yönetecek olan yöneticinin özellikleri bahsine geçmeyi planlayan Farabi, ruh ve beden bölümlerinde insanın davranış ve hareketlerine dair önemli noktalara değinmektedir. Bir insanı erdemli kılan ne ise bir toplumu da erdemli kılan odur.[2] Bu malumatın üzerine mükemmel toplumun yöneticisinin sahip olması gereken özellikleri anlatır. Erdemli şehrin yöneticisi herhangi bir insan olamaz. Yönetici, tabiat bakımından yöneticiliğe yetenekli olmalıdır. Bu insan bir başka insanın hükmü, yönetimi altına girmesi mümkün olmayan insandır. O, mükemmelliğe ulaşmıştır; onun muhayyile kuvveti tabiatı gereği mükemmelliğin en son haddine varmış ve böylece tabiatı gereği gerek uyanık halde gerek uykudayken Faal Akıl’dan tikelleri ve akledilebilir(makulat) olanları almaya hazır hale gelmiştir. Bu insan kendine vahiy gelen insandır ve Tanrı Faal Akıl aracılığıyla ona vahiy indirir. Bu insan Faal Akıl’dan aldığıyla bilge bir insan, bir filozof, tanrısal nitelikli bir akıl kullanan mükemmel bir düşünür; Faal Akıl’dan muhayyile kuvvetine taşan şeyle de bir peygamber, geleceği bildiren bir uyarıcı, hâlihazırda var olan tikeller hakkında bilgi veren bir haber verici olur. Farabi erdemli şehrin yöneticisini bu şekilde tarif ettikten sonra onun sahip olması gereken on iki özellik sıralar fakat sıraladığı özellikler bizim zikrettiklerimizinden oluştuğu için tekrar etmeye gerek duymuyoruz. Erdemli şehrin zıttı olarak cahil, fasid, mubaddala ve dâlla şehirlere yer verilmiştir. Cahil şehir, halkı mutluluğu bilmeyen, gerçek mutluluktan habersiz olan; fasık şehir fikirleri erdemli şehrin fikirleri ile aynı olup fiilleri cahil şehir gibi olan; mubaddala şehir, fikirleri ve fiilleri erdemli şehirle aynıyken değişmiş olan; dâlla şehir ise yöneticisinin gerçekte öyle olmadığı halde kendisine vahiy indiğini iddia ettiği ve yanlış görüş içinde olan şehirdir. Bu şehirlerin yöneticileri ve yönetimleri erdemli şehirlerin yöneticilerinin ve yönetimlerinin zıddıdır. Bu şehirlerde yaşayan bütün diğer insanlarla ilgili olarak da durum aynıdır. Erdemli şehir ve onun zıtlarından bahseden Farabi, bu şehirlerle alakalı tafsilatlı bilgi verir. Erdemli şehrin ve zıtları olarak zikredilen şehirlerin toplumlarının farklı istek ve hedeflerde olduğu aşikârdır. Erdemli şehrin insanları gerçek mutluluk diye tanımlanabilen maddi olmayan felsefi huzurun peşinde iken erdemli şehrin zıttı olan şehirlerin insanları tamamen maddi zevklerin peşindedir. Farabi’nin erdemli ve erdemli olmayan şehirler ve toplumlarına ilişkin teorisi kısaca bu şekildedir. Tafsilatlı bilgi vermek çalışmanın hacmini aşacağından teorik zeminin oturtulduğu genel çerçeveyi zikretmek yeterli olacaktır.

    Farabi’nin el-Medinetu’l-Fazıla’sını en genel şekliyle dört aşamada kaleme aldığını ifade etmek özetlemek için faydalı olacaktır. İlk aşama Farabi’nin Tanrıya ilişkin tenzihci yaklaşımıdır. Tanrı basit zorunlu, mükemmel ve birdir. İkinci aşama Tanrının kendini düşünmesiyle başlayan sudur sürecidir. Farabi’nin sudur nazariyesini ele aldığı bölüm dolaylı olarak Tanrı ile irtibatta olan ve Ayaltı Dünyanın en üstün varlığı olan ‘insan’a geçiş yapmak için ele aldığı bölümdür. Üçüncü aşama madde-form olarak beden ve ruhtan müteşekkil insandan bahseder. Son aşama ise insanların oluşturduğu toplum nazariyesini ele alır. Kısaca ve en genel şekliyle bu dört zeminde Farabi erdemli şehri ve zıtlarını ele almıştır. Kanaatimize göre Farabi’nin eseri İslam Siyaset Düşüncesi tartışmaları altında ele alınmalı ve eksik görülen kısımları bu işin ehli tarafından tamamlanmalıdır. Günümüzde rejim tartışmaları üzerinden şekillenen ve teorik bir zemine oturtulmayan siyaset tartışmaları Farabi ve daha niceleri üzerinden teorik zeminine kavuşturulup pratiğe yönelik değişimlere kapı aralayabilir. Bu değişimin başarıya ulaşması bu eserlerin tetkik ve tashih edilmesi yoluyla mümkündür diye düşünmekteyiz. Bu külliyattan sadece bir tane eseri bile değerlendirme gayretine girmiş olmak bizi ziyadesiyle memnun etmiştir. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.
 
   
   * Sevgi Şenol- İstanbul Üniversitesi- İngilizce İlahiyat Bölümü





[1] Farabi, İdeal Devlet, Çeviri: Ahmet Arslan, Divan Kitap, 2015, s.7
[2] Neşet Toku, Siyaset Felsefesine Giriş, Kaknüs Yayınları, 2015, İstanbul, s.83

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder