Ebû Nasr Muhammed İbn Muhammed İbn Tarhan İbn Uzluğ
el-Fârâbî et-Türkî, Batı′da
bilinen adıyla Alpharabius miladi dokuzuncu asrın son çeyreği ile onuncu
asrın ilk yarısında yaşamış bir Türk-İslam filozofudur.[1] Günümüzde
birbirinden ayrı telakki eden ilim dallarının, birbirinden bağlantısız tasavvur
edilmediği zamanlarda yaşayan, astronomi, mantık, gökbilimi, musiki ve felsefe
alanlarında eserler veren Farabi’nin bu anlayışın temsilcilerinden kabul
edilmesi mümkündür. Farabi’ye ait Mebâdi Arâ Ehlü’l-Medineti’l-Fazıla
adlı eser onun temelde felsefi yönünü temsil etmekle birlikte eserin
başlığından da anlaşılacağı üzere erdemli bir şehrin ne olduğu ve hangi
özellikleri barındırdığı, erdemli şehri diğer şehirlerden ayıran özellikleri ve
erdemli şehrin hangi gayeye binaen tasavvur edildiği problemlerini ele alır.
‘İlk Neden’ soruşturması ile başlayan eser mükemmel toplumlar ve mükemmel
yönetici, doğru yoldan sapmış olan şehirler gibi meseleler ile sona erer. Batlamyus’un
kozmolojisini, Aristoteles’in madde-form ikiliğini, Galen ’in mizacını ve
Plotinus’un sudur teorisini eserlerinde mezcetmesi yönüyle Farabi anlaşılması
zor olmanın yanında bir hayli önemlidir. Ayrıca Tanrı, sudur, insan ve toplum
sıralamasıyla eserini sistematik bir zeminde kaleme almıştır. Bu anlamda eseri
salt felsefe yahut siyaset eseri olarak tanımlamak mümkün görünmemektedir.
Eserin daha iyi anlaşılabilmesi adına biz de bu çalışmada El-Medinetu’l-Fazıla’yı
Ahmet Arslan hocanın İdeal Devlet tercümesinden faydalanarak ele
almaya gayret edeceğiz.
(Farabi hakkında araştırma yaparken Al-Farabi ismiyle müzik yapan bu gruba denk geldim. Yazıyı okurken aynı zamanda bu sakin parçayı dinleyebilirsiniz.)
Eser bahsi
geçtiği üzere İlk Neden soruşturmasıyla başlar. Farabi’nin İlk Neden diye
tasvir ettiği Tanrı kelam geleneğinin tenzih prensibine(negative theology)
bağlı kalarak ele aldığı Allah tasavvuru ile aynı çizgidedir. Bütün varlıkların
kaynağı olarak Tanrı, kelamcıların vacibu’l vücud olarak tanımladığı şekliyle
varlığı zorunlu; basit, mürekkep olmayan yani varlığını parçaların
oluşturmadığı; mükemmel ve bir olandır. O, kendi özü dışında hiçbir niteliği
olmayan, bununla birlikte kendisine salt akıl, salt bilgi, salt hakikat olarak
işaret edilmesi mümkün olan tözdür. Aynı zamanda O, kendi kendisini düşünen ve
bu düşünmesi sonucu tüm evrenin kendisinden zorunlu olarak taştığı varlık
kaynağıdır. Farabi’nin Tanrı tasavvurunun bahsi geçtiği üzere farklı fikirlerin
birleşimi olarak görmek mümkündür. Taşan Tanrı fikri olarak Plotinus’a yaklaşan
Farabi, O’nu ifade ederek yahut tasvir ederek Plotinus’tan uzaklaşmış ve
Aristoteles’e yaklaşmıştır. Tanrı hakkında konuşmaya başlayan Farabi Tanrı’nın
tanımı olamayacağını da belirtir. Tanrının tanımı yoktur fakat O’nun hakkında
konuşmamız mümkündür. İlk Olan’ın bizzat kendisi bakımından kavranılması zor
değildir. Çünkü O, mükemmelliğin en son mertebesindedir. Madde ve yoklukla
karışmış olduklarından dolayı akıllarımız zayıflığın bir neticesi olarak O’nu
tasavvur etmekte zorlanır. O halde maddeden hâli kalma miktarınca Tanrı
tasavvurumuz tam olacaktır. İlk Olan mutlak anlamda en güzel, en parlak ve en
muhteşem olduğuna göre O, kendi hakkında idraki ve özü hakkındaki bilgisi en mükemmel
olandır. İlk Var Olan’dan İkinci Var Olan’ın varlığı taşar. Bu ikinci var olan
da hiçbir şekilde cismî olmayan bir tözdür. O, hem kendi özünü hem de İlk Var
Olan’ı düşünür. İlk Var Olan’ı düşünmesinden dolayı kendinden zorunlu olarak
Üçüncü bir Var Olan çıkar. Kendine has olan özünde tözleşmesinin sonucu olarak
ondan zorunlu şekilde İlk Gök’ün varlığı çıkar. Aynı sistem içerisinde her bir
aşamada varlıklar İlk Var Olan’ı ve kendi özlerini düşünmekle bir sonraki
varlığın meydana gelmesini sağlar. Bu varlıkların onuncusu Ay’dır. Ay küresi
ile göksel cisimler-ki bu göksel cisimler yapıları gereği dairesel hareket
yaparlar ve varlıkları maddesel değildir- sona ererler. Ay ve Ay’dan önce
nedenlerini İlk Var Olan’dan ve kendilerinden bir önceki varlıklardan alan
göksel cisimler Ayüstü Dünya’yı oluşturur. İlk Var Olan’dan sonra gelen aşkın
var olanların sayısı ondur. Göksel cisimler toplam olarak dokuz tanedir. Bütün
Ayüstü varlıkların toplamı böylece on dokuzdur.
İlk Neden olarak
Tanrı ve O’ndan sudur eden diğer Ayüstü varlıkların izahından sonra Farabi,
eserinin teorik zeminini büyük oranda tamamlamış görünmektedir. Bu kısımdan
sonra Ayaltı Dünyanın varlıkları içerisinde en üst kademede yer alan insana
değinmektedir. İnsanın ruh ve beden ikiliğinden meydana geldiğini ifade ederek
ruhun kuvvetleri ve bedenin kısımları adlı bölümlere yer vermiştir. İnsandan
yola çıkarak erdemli şehri yönetecek olan yöneticinin özellikleri bahsine
geçmeyi planlayan Farabi, ruh ve beden bölümlerinde insanın davranış ve
hareketlerine dair önemli noktalara değinmektedir. Bir insanı erdemli kılan ne
ise bir toplumu da erdemli kılan odur.[2] Bu
malumatın üzerine mükemmel toplumun yöneticisinin sahip olması gereken
özellikleri anlatır. Erdemli şehrin yöneticisi herhangi bir insan olamaz.
Yönetici, tabiat bakımından yöneticiliğe yetenekli olmalıdır. Bu insan bir
başka insanın hükmü, yönetimi altına girmesi mümkün olmayan insandır. O,
mükemmelliğe ulaşmıştır; onun muhayyile kuvveti tabiatı gereği mükemmelliğin en
son haddine varmış ve böylece tabiatı gereği gerek uyanık halde gerek
uykudayken Faal Akıl’dan tikelleri ve akledilebilir(makulat) olanları almaya
hazır hale gelmiştir. Bu insan kendine vahiy gelen insandır ve Tanrı Faal Akıl
aracılığıyla ona vahiy indirir. Bu insan Faal Akıl’dan aldığıyla bilge bir
insan, bir filozof, tanrısal nitelikli bir akıl kullanan mükemmel bir düşünür;
Faal Akıl’dan muhayyile kuvvetine taşan şeyle de bir peygamber, geleceği
bildiren bir uyarıcı, hâlihazırda var olan tikeller hakkında bilgi veren bir
haber verici olur. Farabi erdemli şehrin yöneticisini bu şekilde tarif ettikten
sonra onun sahip olması gereken on iki özellik sıralar fakat sıraladığı
özellikler bizim zikrettiklerimizinden oluştuğu için tekrar etmeye gerek
duymuyoruz. Erdemli şehrin zıttı olarak cahil, fasid, mubaddala ve dâlla
şehirlere yer verilmiştir. Cahil şehir, halkı mutluluğu bilmeyen, gerçek
mutluluktan habersiz olan; fasık şehir fikirleri erdemli şehrin fikirleri ile
aynı olup fiilleri cahil şehir gibi olan; mubaddala şehir, fikirleri ve
fiilleri erdemli şehirle aynıyken değişmiş olan; dâlla şehir ise yöneticisinin
gerçekte öyle olmadığı halde kendisine vahiy indiğini iddia ettiği ve yanlış
görüş içinde olan şehirdir. Bu şehirlerin yöneticileri ve yönetimleri erdemli
şehirlerin yöneticilerinin ve yönetimlerinin zıddıdır. Bu şehirlerde yaşayan
bütün diğer insanlarla ilgili olarak da durum aynıdır. Erdemli şehir ve onun
zıtlarından bahseden Farabi, bu şehirlerle alakalı tafsilatlı bilgi verir.
Erdemli şehrin ve zıtları olarak zikredilen şehirlerin toplumlarının farklı
istek ve hedeflerde olduğu aşikârdır. Erdemli şehrin insanları gerçek mutluluk
diye tanımlanabilen maddi olmayan felsefi huzurun peşinde iken erdemli şehrin
zıttı olan şehirlerin insanları tamamen maddi zevklerin peşindedir. Farabi’nin
erdemli ve erdemli olmayan şehirler ve toplumlarına ilişkin teorisi kısaca bu
şekildedir. Tafsilatlı bilgi vermek çalışmanın hacmini aşacağından teorik
zeminin oturtulduğu genel çerçeveyi zikretmek yeterli olacaktır.
Farabi’nin el-Medinetu’l-Fazıla’sını
en genel şekliyle dört aşamada kaleme aldığını ifade etmek özetlemek için
faydalı olacaktır. İlk aşama Farabi’nin Tanrıya ilişkin tenzihci yaklaşımıdır.
Tanrı basit zorunlu, mükemmel ve birdir. İkinci aşama Tanrının kendini
düşünmesiyle başlayan sudur sürecidir. Farabi’nin sudur nazariyesini ele aldığı
bölüm dolaylı olarak Tanrı ile irtibatta olan ve Ayaltı Dünyanın en üstün
varlığı olan ‘insan’a geçiş yapmak için ele aldığı bölümdür. Üçüncü aşama
madde-form olarak beden ve ruhtan müteşekkil insandan bahseder. Son aşama ise
insanların oluşturduğu toplum nazariyesini ele alır. Kısaca ve en genel
şekliyle bu dört zeminde Farabi erdemli şehri ve zıtlarını ele almıştır.
Kanaatimize göre Farabi’nin eseri İslam Siyaset Düşüncesi tartışmaları altında
ele alınmalı ve eksik görülen kısımları bu işin ehli tarafından
tamamlanmalıdır. Günümüzde rejim tartışmaları üzerinden şekillenen ve teorik
bir zemine oturtulmayan siyaset tartışmaları Farabi ve daha niceleri üzerinden
teorik zeminine kavuşturulup pratiğe yönelik değişimlere kapı aralayabilir. Bu
değişimin başarıya ulaşması bu eserlerin tetkik ve tashih edilmesi yoluyla
mümkündür diye düşünmekteyiz. Bu külliyattan sadece bir tane eseri bile
değerlendirme gayretine girmiş olmak bizi ziyadesiyle memnun etmiştir. Gayret
bizden, tevfik Allah’tandır.
* Sevgi Şenol- İstanbul Üniversitesi- İngilizce İlahiyat Bölümü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder