Merhaba
pek kıymetli Bilimin Öyküsü okurları,
İlkbaharın kuş yüreği kadar naif kalbimizi ısıttığı, kocaman kocaman
ağaçların tomurcuklarını patlattığı, tabiatın yeniden canlandığı şu günlerde
aklınızın öğrenmeye meraklı bir sincap kadar açık olmasını dilerim. Ruhunuzun
çağlayanlardan boşalan sular gibi caddelere sokaklara sığmamasını dilerim. Hem
kendi hem kalbi güzel insanlarla karşılaşmanızı dilerim. Tam da bu havalarda
elinizde bilgisayarınız sakin bir bağ bahçe bulup oturduğunuzda belki de şans
eseri okumaya başladığınız bu satırlarımda bir anlığına da olsa alim bir ruha
rastlamanızı dilerim.
Tarihler 4 eylül 973’ü gösterdiğinde Harezm’in kas vilayetinde çağıl
çağıl çağlayan Ceyhun Nehri'nin kıyısında yeryüzünden meraklı gözleriyle gökyüzünü izleyen bir
bebek dünyaya geldi. İşte bu bebek, ismi asırlarca anılacak büyük alim
Ebü’r-Reyhân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî’nin ta kendisiydi. Anne, babasının kim olduğu hangi milliyetten
olduğu tam olarak bilinmeyen Biruni kendi nisbesini şöyle dillendirmekteydi:
“Vallahi bilemiyorum nesebimi hakkınca
Çünkü dedemi doğru bilgiyle bilemiyorum
Babamı bilmiyorsam dedemi nasıl bilebilirim
Aslına bakarsan ben yaşlı ve edepsiz bir Ebû Leheb’im
Annem de bir hammaletü’l-hateb’di “
Sözlerinden de anlayacağımız üzere o, nesebinin ne olduğunu önemsemeyen
ve bunun ötesine geçip ilim yapabilmeyi, alim olabilmeyi başarmış bir kişiydi.
Ancak ne yazıktır ki bugün geldiğimiz noktada bu büyük alimi bir çok farklı millet
sahiplenilmeye çalışılmakta ve yaptıklarından çok hangi milletten olduğu üzerinde durmaktadırlar.
Unutulmamalıdır ki, bilgi de onu tevarüs eden alimler de bütün insanlığındır. Ailesi
hakkında çok bilgimiz olmayan Biruni’nin yine kendi kaleme aldığı metinlerden
meraklı ve hareketli bir çocukluk geçirdiğini anlamaktayız. Çok küçük yaşlarda
biraz da bu özelliklerinin etkisiyle Harezm sarayına girmeyi başaran Biruni, Ebu
Nasr b. Irak’tan Batlamyus Astronomisini ve Öklid geometrisini okumuştur. İbn
Irak dışında Abdüssamed b. Abdüssamed el-Hakîm’den de dersler almış ancak
öğrenim hayatı oldukça kısa sürmüştür. Biruni kendi kendine yetiştirebilen bir
alim olduğundan henüz 17 yaşında iken ilk eseri
el-Asarü’l-bakiye’yi kaleme almıştır. Yıllar boyunca 100’den fazla eser
kaleme almış ve özellikle fizik, astronomi ve tıp alanlarında ön plana çıkmıştır.
Her alimin yaptığı gibi şehir şehir gezmiş ilim öğrenmeye ve öğretmeye kendini adamıştır. Gittiği ve
ilim tevarüs ettiği şehirlerin başında ise Hindistan gelmektedir. Özellikle
Sushutra Samhita (tıp alanında) ve Patanjali (roman) eserlerinin çevirisini
yapması ülkesindeki bilgi düzeyini oldukça etkilemiştir.
Bir başka pencereden Biruni’ye
bakacak olursak onun günümüz bilimine oldukça yakın bir bilim anlayışı olduğunu görürüz. Sadece deney ve
gözlemlere dayanan bilgileri kabul etmesi, ilimde söz sahibi olanların fikir hürriyetine sahip
olması gerektiğine inanması, çağdaşlarına nazaran mistik öğelerden arındırılmış
çalışmalar yapması onun bu bilimsel yönünü ispatlar niteliktedir. Çağdaşı İbn
Sina’dan “fazıl delikanlı” olarak bahsederken , onunla farklı bilim anlayışları
olduğunu da ortaya koymuştur. Genel olarak fizik ve astronomi alanlarındaki
eserleriyle anılsa da o, Farmakoloji ve tıp alanlarında da oldukça başarılıydı.
Nitekim hayatının son döneminde kaleme aldığı Kitab’üs Saydele eserinde basit
drogları (hayvansal, mineral, bitkisel) farklı dillerde adlandırarak
farmokoloji alanında önemli derecede gelişim sağlamıştır. Bu eserinden sonra “Eczacılığın
Babası” olarak anılan Biruni, arkasında her dönem önemsenecek büyük bir bilgi
birikimi bırakıp 10 ekim 1048 tarihinde Gazene şehrinde hayata gözlerini
kapamıştır.
Bundan tam 950 yıl sonra hayatının
minnet duygusuyla kaleme alınacağını bilmeden yaşamış bu büyük alemi bugün bu
satırlarımda bir nebze de olsa sizlere anlatmaya çalıştım. Siz sevgili
Bilimin Öyküsü huzurunda bu büyük alimi rahmet ve saygıyla anıyorum. Gökyüzüne ve
yer yeryüzüne Biruni’nin kalbinden bakabilmeniz temennisi ile…
Not:
Yaklaşık 11 dalda bilgisi bulunan Biruni sadece müzik alanıyla ilgilenmediğinden
bu yazıda arka fon veremedim. Lakin Zeki Müren şarkılarının her yazıyla
gittiğini belirtmeden edemem.
Not
2: Yazının sonunda kırlarda oturmaya devam edip ve çilekli süt içilmesi tavsiye
edilir :)
*Merve Gözüm- Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi-Bilim Tarihi Bölümü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder