26 Aralık 2016

Hem Para Hem Şifa Hem De Beş Kavanozu Yüz Lira


Bana ilginç gelen bir sorunun cevabını arıyordum. Altın, elmas vb. madenleri değerli kılan nadir bulunmaları ise, kolaylıkla bulunabilen yüz yirmi milyon yıldır doğada var olan, dünyanın hemen hemen her yerinde oluşabilen “BAL” tarih boyu neden bu kadar değerli olmuştur? Mayalar’ın kutsal kitabı Popol Vuh’a göre: İlk arı, dünyanın merkezindeki bir kovanda doğmuştur ve görevi, insanı kayıtsızlıktan ve bilgisizlikten uyandırmaktır. İlginç… Belki insanı bilgisizlik ve kayıtsızlıktan uyandıracak besin baldır. Olamaz mı?

 
M.Ö. 3200‘lere ait Mısır hiyerogliflerinde arı Firavun’u, bal ise güneş tanrısı Ra’nın gözyaşlarını temsil eder. II. Ramses (kesin Kayserili:)  balı memur maaşlarını ödemek için kullanıyor. Kârlı bir borsa gibi yani. Zira bir kavanoz balla bir inek veya eşek alınabiliyormuş o dönemlerde. Ebers Papirüsler’inde Mısırlılar’ın bal ile beslendiği ve tedavide sıkça balı kullandıkları yazmaktadır. Tedavi demişken bal bozulmayan tek gıda maddesi olması sebebiyle (içerisinde su bulunmadığından bakteriler oluşamıyor) yara ve göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır. Firavun'un yanında dolaşan tamamen çıplak ve vücudu bal ile kaplı sinek savar köleleri de balın kullanım amaçları arasında saymadan geçemeyeceğim.

                                               (Ebers Papirüsü)
Biraz yukarılara, Arıcılığın genel kültür sayıldığı Antik Yunan topraklarına çıkalım. Antik Yunan’da arıya melisa, bala ise meli denmiştir. Yunan mitolojisine göre tanrı Zeus’u melissa büyütmüştür. Zaten Zeus’un lakabı Melisaeus’tur. Bal o dönemlerde Hipokrat’ın reçetelerinde yüksek ateş, yaralanma, ödem ve iltihaba karşı kullanılan en önemli ilaçtır. Şimdilerde anneler çocuklarına ballı sütü zorla içirseler de Melikraton kelimesi daha ikna edici olabilir. Halbuki bildiğimiz ballı süt, ta Helenler’den gelmiş bizlere. Törenlerin vazgeçilmez içeceğiymiş. Çocuklarınıza sadece ballı sütü değil aynı zamanda tarihi sevdirin sevgili anneler.




Hintlilerin adeta mistizm akan kutsal kitabı Rig Veda’da bir ilahi ile bizlere bal hakkında ipuçları veriyor:
“Bütün rüzgarlar bal damlatsın.
Bütün nehir ve akıntılar balı yeniden yaratsın.
Bütün ilaçlarımız bala dönüşsün.
Şafak vakti ve gece bal ile dolsun.
Karanlığın parçaları bala bulansın.
Şifa kaynağımız, şu yukarıdaki gökyüzü, balla dolsun.
Ağaçlarımız baldan olsun.
Güneş baldan olsun.
İneklerimizden bal sağılsın.”
Kısacası adamlar bize her yer bal demişler.




Gelelim İslam medeniyetine İbn Sina balın çok değerli bir panzehir olduğunu fiziksel ve ruhsal birçok hastalığın tedavisinde tek başına veya bitkilerle karıştırılarak kullanılabileceğini söylemiştir. Burada ruhsal hastalık tedavisi için balın nasıl kullanıldığı dikkatimi çekti. Kısa bir araştırma sonrası   El Kanun Fi’t-Tıbb ‘ta yer alan ‘Hayalet Görme’  hastalığının ilacını buldum. Formül şöyle ki; Yarasa başı yakılarak külleri bal ile merhem yapılıp göze sürme gibi çekilir. Daha sonra rezene suyu ile pansuman yapılır. (Sanırım hayalet görmeyi tercih ederdim :)

Tevrat’ta 54 kere zikredilmesi, İncil’ e göre ise Hz. İsa’nın dirildiğinde kendisine sunulacak yiyeceğin bal olması, Kuran’da geçen Nahl suresi (bal arısı) bala kutsal bir yiyecek olma şerefini sunuyor.
Velhasılıkelam eski medeniyetlerin dini ritüellerinde, sağlık alanında, faydalı bir gıda olması, bazen ekonomi malzemesi şeklinde karşımıza çıkan bu çok amaçlı ve faydalı besin tabii ki değerli olacaktı. O kadar çok bal yazdım ki yazıyı yazarken dinlediğim şarkı da dilime dolandı. O zaman bu şarkı da tüm bal severlere gelsin diyerek yazımı noktalıyorum ;) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder