28 Ekim 2016

Büyüyünce Alim Olacağım! Belki de Filozof Olurum



Eğer bilim tarihi öğrencisiyseniz bilimlerin muhteşem tarihinde geçmişe doğru gittikçe bir yerden sonra bilim kelimesi yerini yavaş yavaş ilim kelimesine  bırakır ve siz tam olarak ilimler tarihini mi araştırıyorsunuz bilimler tarihini mi kararsız kalırsınız. Bilim adamları yavaş yavaş alim ve filozoflara dönüşürler. Hal böyleyken aklımıza şu soru geliyor ''Günümüzde bilim deyince neden sadece fen bilimleri, ilim deyince  de İslami ilimler geliyor?''  İşte bu yazımızda bu soruya cevap aradık.
Tarih boyunca toplumlar hem günlük hayatlarındaki pratik ihtiyaçları için hem de yaşadıkları evrenin düzenin anlamak için sorular sormuş ve bu sorulara dönemlerindeki bilgi seviyelerine göre de cevaplar vermişlerdir. Yani insan başlangıçtan beri ‘bilgi’ ile uğraşmıştır. Toplum içinde de her zaman diğer insanlardan daha fazla bilmek isteyen, bunun için daha fazla çalışıp uğraşan kişiler olmuştur. Dönemsel olarak ise bu kişilere farklı farklı isimler verilmiştir. Günümüz bilim tarihi araştırmalarında geçerli olan belli başlı sınıflandırmalar vardır. Bir konuyu incelerken kadim medeniyetlere ve bunlardan özellikle Greklere, İslam medeniyetine ve modern döneme yani günümüz dünyasına bakıyoruz.

20 Ekim 2016

Hangisi Daha Korkunç? Özlemek mi Trepanasyon mu?


   Merhaba çok sevgili Bilimin Öyküsü okuyucuları. Yapraklar sarardı, yağmurlar yağdı, rüzgarlar esti, çiçeklerim kurudu, kuşlar artık pencerede ötmez oldu ve ben bu mevsimde sizleri çok özledim. Özlemek fiilini kalbimin en ücra köşelerinde hissettiğim bugünlerde acaba kafamızı açıp şöyle bazı duyguları içeriden çıkartabiliyor muyuz diye düşündüğüm sıralarda rastladığım trepanasyon macerama sizleri de ortak etmek isterim. Sözü fazla uzatmadan, hadi başlayalım! :)

9 Ekim 2016

Kültür Hapı- Ekim'16


Her ay dikkatimizi çeken film, müzik, dergi ve kitaplardan bir derleme yaparak size adeta bir kültür yumağı bir kültür hapı gibi sunalım istedik. Daha önce de ağustos ayında benzer bir yazı yayımlamıştık. Bundan sonra bu formatta yazmak istediğimiz yazıların ilkini okumaya buyurun :)

Klasik Kitap: Sokrates'in Savunması 




      Platon ( M.Ö yaklaşık 428- M.Ö yaklaşık 348) : Bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademia’nın kurucusu ve hocası Sokrates’i konuşturduğu diyaloglarla felsefeyi yazıya en iyi 
aktarmış ustalardan biridir. Bu kitapta birbirini tamamlayan dört diyalog yer almaktadır.
 


     İlk diyalog olan Euthyphron’da yargılanışının öncesi anlatılır ve dinsizlikle suçlanan Sokrates’in inançları hakkında bilgi verilir. Sokrates’in Savunması’nda ise yargı süreci anlatılmaktadır.
      Kriton’da hüküm sonrası anlatılır, bir yurttaşın saygı duyması gereken ilkleler tartışılır. Platon'un en şiirsel eserlerinden biri olan Phaidon’daysa Sokrates’in son günü anlatılırken ruh hakkındaki düşünceleri yansıtılmaktadır. (Kitabın arka kapak yazısıdır.)

     Görüldüğü gibi eser Platon’un ağzından yazılmış bir eserdir. Bu sebeple metin bize Sokrates’in direkt düşüncelerini vermese de dolaylı olarak Platon ağzından düşüncelerini öğrenebiliyoruz. Ancak eser Sokrates'e yapılan suçlamalara karşı savunma amacıyla yazıldığı için, daha sonradan Sokrates’i haklı çıkarmak için eklemeler yapılmış olması çok büyük ihtimaldir. Zira o zamanlar Sokrates hakkında büyük suçlamalar vardı. Biz burada bölümlerden ilgi çeken Sokrates’in görüşlerini vermeye çalışacağız.
Dine uygun olan nedir? sorusu Euthyphron ile tartışmasında gelişen bir sorudur. Bu konuda Tanrıların sevdiği şey dine uygun sevmediği şey ise dine aykırı görüşünü ortaya koymuştur. Peki, Tanrıların bütün hepsinin kabul etmesi mi gerekir bir doğrunun olması için, bu konuda ise yine esnek cevaplar ile olaylara göre değişeceği görüşünü savunur. Tanrılar sevdiği için mi bir şey doğru olur yoksa doğru olduğu için mi Tanrılar sever? sorusunun tartışmasını da dindarlığın gerekliliği tartışması takip eder. Sokrates’in Savunması bölümünde ise kendisine yapılan suçlamalara cevap veren Sokrates, birçok konuya aydınlık getirmiştir. Öğrencileri yoldan çıkardığı görüşünü birçok örnekler ile tartışan Sokrates karşısında ki hâkimleri meşhur ‘at sineği’ benzetmesi ile suçlar ve yanlış yaptıklarını, çağda yanlışları söyleyen birisinin olması gerektiğini söyler. Zaman zaman hâkimleri hitabı ile aşağılamış ve tepki ile karşılanmıştır. Fakat bu kadar savunmaya rağmen Sokrates yine de ölüme mahkûm edilmiştir. Aslında onuruna yediremediği için, vatanını çok sevmesinden dolayı sürgüne gönderilmek yerine ölümü tercih etmiştir. Bu şekilde ilkelerinden taviz vermeyeceğine inanmıştır. Sokrates’i ne kadar ikna etmeye çalışsa da öğrencileri ve dostları o davasından vazgeçmemiştir. Kriton ile gerçekleşen sohbeti ise yapılması gerekenler hakkında ve neden kaçmadığını kaçmanın yanlışlığını anlatmaya çalışmıştır. Phaidon bölümün ise ruh üzerine uzunca bir konuşma olmuştur. Bu bölüm sayesinde birçok ismin Sokrates’in ölümünden önce yanında olduğunu ve bunların sorularını yanıtladığını  görebilmekteyiz.
   İnsanların beden hazzına düşkün oldukları ancak filozofların yani erdemli yaşaması gerekenlerin ruhunu beslemesi gerektiğini söyler. Ruhun algılarını körelten şeylerden ise uzak durulması gerektiğini söyler. Beden beşeri olandır, ruh ise ilahi olandır görüşü ile beden yönetilmeye muhtaçken ruh yönetmeye ve hükmetmeye sahiptir. Ruh göçü inancında zevke düşkün olanların bedenlerinin hayvanların içine gireceğine inanılırdı. Ruhların hesap vereceğine inancı da Sokrates’te gelişmişti. Bu sebeple ölçülü bir hayat yaşanması gerekmekteydi. 
    Henüz okumadıysanız milattan önceden beri bize seslenen Sokrates'e bir kulak verin deriz.




Modern Kitap: Tüfek, Mikrop ve Çelik… 

3 kelime ile insanlık tarihinin gelişimi.

Kitabı okumaya başlar başlamaz kendinizi evet ya gerçekten neden böyle oldu diye sorgulamaya hazır olun zira Diamond’da bu sorgulama sürecinde hep yanıbaşınızda olacak! İnsanlar neden farklı kıtalarda farklı zamanlarda gelişti? Avrupalılar üstün bir gelişim gösterirken, ilk yerleşim alanlarına çok yakın olmalarına rağmen Afrikalılar neden geride kaldı? Tüfeğin,çeliğin ve mikrobun savaşlardaki yeri neydi? Neden bu kadar önemliydiler? Milletler arasındaki farklılık biyolojik miydi? Yerleşik hayata geçmek mi avcılık yapmak mıydı doğru olandı? Diamond tüm bu soruları ve daha fazlasını cevaplayarak zihin dünyamıza ışık tutuyor. Sadece bilimsel olarak değil tarihi ve siyasi olarak da başyapıt niteliğindeki bu eser bu haftaki kültür köşemizin baş tacı olmaktadır. Biraz uzun olması sebebiyle okumaktan kaçınan arkadaşlar içinde belgeselinin de olduğunu söylemekte fayda var :)

Film: Hekim




The Physician filmi 2013 yılı  ABD – Alman ortak yapımı olan filmde Emrah Ermen** de oyuncu direktörlüğü yapmıştır.  





     Film İbni Sina’nın öğrencisi üzerinden 11.yy dönemi Avrupa tıbbını ve İslam tıbbını karşılaştırmaktadır. Ana karakterin annesinin ölümünü hissettiği halde engel olamayışı ve buna sebep olanın dönemin tıp anlayışı ve bu tıbbın faydasız yöntemlerinden ibaret olduğuna şahit olması, onu gerçek tıp arayışına itmiştir. Yolculuğu sırasında bir Yahudi topluluğundan İbni Sina’nın üstün tıbbının methini duyar. Onu İbni Sina’nın yanına götüren bu macerada yaşadığı her aksilik azmini kuvvetlendirmiş ve bir nebze daha hedefe yakınlaştırmıştır.
İngiltere'den İsfahan'a uzanan eğitim serüveninde Rob'un fedakarlıkları arasında ailesini, hocasını, ülkesini geride bırakmak, dinini-adını gizlemek, döneminin tıp anlayışının yasaklarını çiğnemek gibi birçok olay vardır.
    Filmi izlerken o dönemdeki Galenos dogmalığı, diseksiyona bakışı, salgın hastalıklarda yapılan müdahaleleri daha çarpıcı şekilde görmek mümkün. Ayrıca Zerdüşt, Müslüman ve Yahudilerin birbirleriyle olan iletişimini dönemin tarih bilgisiyle bütünleştirdiğimizde tıp biliminin yaşadığı ve geliştiği İsfahan daha iyi tanınmaktadır.
İyi seyirler dileriz :)

MÜZİK: TARİHTEN NOT(A)LAR

     Bizler günümüzde nasıl müzik dinlemeyi önemli bir yere koyuyorsak, yapılan araştırmalarda da insanoğlunun müziksiz bir hayatı yaşamadığını fark ediyoruz. Geçmiş denilince ilk müzik nasıldı acaba diye merak eder bulduk ekipçe kendimizi ve araştırmalarımıza başladık. Tarih bizi 3400 sene öncesine götürdü. Şu an Suriye'nin kuzeyinde bulunan eski Ugarit şehrinde bulduk kendimizi.


 
                           
20. yüzyılda yapılan kazı çalışmalarında çivi yazısıyla yazılmış tabletlerde dünyanın en eski müziğine erişmiş olduk. Bir “Hurri İlahisi”.  Asuroloji uzmanı Anne Kilmer yani Asur uzmanı yani çivi yazısı uzmanı olan araştırmacı bu tabletler üzerinde çalışmış ve  tabletin üzerindeki işaretleri aşağıdaki resimde gözüktüğü üzere modern notalara dönüştürdü.


                  

Yeniden canlandırılan bu antik şarkıda midi klavye kullanıldı.




Aynı zamanda Lir enstrümanıyla hazırlanmış hali dünyaya sunuldu.





                                        

Günümüzde ise Suriyeli bestekar Malek Jandali tarafından da tekrardan uyarlanmıştır.



                                         


DERGİ: İNSAN VE TOPLUM




Geçen ay daha çok bilimsel yazılar içeren National Geograpic dergisinden bahsetmiştik. İlgili yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. Bu ay ise daha çok sosyal ve toplumsal konuları ele alan akademik bir dergi olan İnsan ve Toplum dergisinden bahsedeceğiz. İnsan ve Toplum dergisi, İLEM olarak bilinen İlmi Etüdler Derneği tarafından çıkarılan, altı ayda bir yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Yani okuyacağınız makale ve değerlendirmelerin kalitesinden emin olabilirsiniz :) İnsan bir kez okumaya başladı mı altı ayın geçmesini bekleyemiyor bizden söylemesi. Derginin içeriğine http://insanvetoplum.org/ sitesinden ulaşabilirsiniz. Benim son sayıda Ayşe Kılıç'ın İspanyol Engizisyonu Karşısında Endülüs Müslümanları adlı makalesi ve Erdal Kurğan'ın Riyazetten Modern Diyet Toplumuna: Kutsallık ve Hiçlik Arasında Beden makalesi ilgimi çekti. Siz de dergiye göz atarsanız fikirlerinizi bizimle paylaşınız. İyi okumalar.




KAYNAKÇA:
Images from Ancient Times and Tablet Show:
EVIDENCE OF HARMONY
IN ANCIENT MUSIC
by Robert Fink Greenwich Publishing


UGARİT KIRALLARIN TARİHİ- Füruzan KINAL




www.youtube.com
http://bonpurloryan.com/