25 Eylül 2016

Bu Neyin Tarifi?


     

    Heyyy! Orada mısın? Bugün seninle çok büyük bir sırrımı paylaşacağım biraz sabırlı olursan yazının sonunda bir tebessüm benden sana hediye :) Hadi başlayalım! 

      Sonsuz zenginlik, ölümsüzlük iksiri, felsefe taşı, biraz gizem, biraz hayal, biraz gerçek tıpkı Bilimin Öyküsü okuyucusu gibi… Bir ilim düşünün ki iksirler yapıp, elinizdeki kıymetsiz şeylerden altınlar gümüşler üretmeye çalışsın hatta daha da ileri gidip sonsuz hayat vaat etsin ama asıl amacı tüm ilimler gibi hakikati aramak olsun: Simya ilmine merhaba deyin dostlar .



      Tarihine baktığımız zaman Simya ilmi ilk olarak İskenderiye’de ortaya çıkmış. İlk yazılan eserler ise Mısırlı Zosimos (350-420) dedeye aittir. İslam dünyasına ise ilk kez Halid b. Yezid ile girmiş, Cafer es-Sadık ile devam etmiş ve Cabir b. Hayyan ile zirveye ulaşmıştır. Zirveye gelmişken birazcık soluklanıp Cabir b. Hayyan’ın zirvedeki yolculuğuna göz atmakta fayda var. 

13 Eylül 2016

Bilimin Sevdiği Karışıklık: Gökyüzü



      Gece gökyüzünü ne kadar sıklıkla izlersiniz?  En son ne zaman muhteşem bir yıldız manzarasıyla karşılaştınız?    Ben en son harika bir yıldız manzarasıyla geçen ay Uludağ’ın zirvesinde, katıldığım bir etkinlikte karşılaştım. Şehrin ışıklarından uzak olmamız sayesinde sayamayacağım kadar çok yıldız tüm karmaşıklığıyla karşımdaydı. Daha sonra etkinliğin organizatörleri bize bir bir yıldızları, gökyüzündeki konumlarını ve görevlerini anlattılar. İşte o zaman tüm bu karışıklık anlam kazandı. Binlerce yıl önce de insanlar tıpkı benim gibi gökyüzüne hayran kalıyor, inceleyip anlamak istiyorlardı. Bunun için yüzyıllarca farklı görevleri olan aletler yaptı ama biz bugün bu aletlerden dönemine göre en işlevsel ve gelişmiş olanını tanıtmaya çalışacağız. Peki, bilenler çoktan tahmin etmiştir belki. Evet konumuz: usturlap. 

10 Eylül 2016

Mürekkep Neden Mürekkeb?

     


      Yazının hayatımızda ne kadar önemli bir yer tuttuğunu bir blog yazısıyla anlatmak gereksiz olur herhalde. Başka hiçbir aracın yerini tutamadığı iletişim yoludur yazmak. Şimdi bu kadar kolay yazabiliyoruz fakat emin olun bu geçmişte bu kadar kolay bir iş değildi. Zaten geçmişte ne günümüzdeki kadar kolaydı ki? Yine de insanların bilgilerini aktarma ve kalıcı kılma isteği o kadar yoğundu ki insanlar kitap yazmaktan hiç vazgeçmedi, ciltlerce kitap kütüphanelerde saklandı, bu zorluklara değerler biçildi ve yazılan kitaplara ağırlıklarınca altın vaat edildi. Kervanlarla taşınan, hükümdarlara sunulan, kimi zaman üstünde yazarına dair hiçbir bilgi bulunmayan, kimi zaman ise insanlığın tarihini değiştiren kitapların serüveni bizi her zaman etkilemiştir. Kağıdından kalemine, mürekkebinden cildine kadar her bir aşaması farklı bir ustalık gerektiren kitabın serüveninden bu yazıda payımıza mürekkep düştü. Kağıdın kalitesi veya cildin dayanıklılığı kadar mürekkebin kalitesi de kitabın ömrünü belirliyormuş efendim. Çünkü eğer mürekkebin içerisindeki asit yoğunsa kağıdı yiyip bitirirmiş. Peki ideal mürekkep nasıl üretiliyordu ve insanlar bu maddeyi nasıl bulmuştu.